25 Kasım 2011 Cuma

my dinner set

ne sen ben, ne ben senim artık.

oysa tektik, birdik
önceden ;bizdik

pötikare masa örtüsü üzerinde bir düştün sen,


o özenle hazırlanmış sofranın değerli misafir porseleni;



içinde güneşi biriktirirdin

ama tenindeki sade ve şık desenlerin mattı.

yanına yerleştirilmiş yumuşak desenli peçeteler vardı,

yüzünü içine gömülmüş gibi gösteren kaşık,


tenime batacakmış gibi duran dikenli çatal,

keskin gibi görünüp kesmeyen bıçak,

ve akşam yemeğinin ciddiyetini almamış piknik kızı ben.


üzgünüm;

ben en büyük keşkemi işte o tabakta bıraktım..







19 Kasım 2011 Cumartesi

saatim sen, yelkovanım kayıp



sen akrep gibi agirdin,

bense yelkovan gibi kipir kipir

döndüm dolaştım

yine sana geldim,

bende saat; sen,



peki sende saat kaç ?



11 Kasım 2011 Cuma

10 Ekim 2011 Pazartesi

hayatımızdaki sosyal yatıştırıcılar

şuan günlük hayatımızın çok önemli bir olayına parmak basıyorum,


beni iyi dinle izlengeç, bunları bilmek senin de hakkın(:


hayatımızın belli dönemlerinde bizi rahatsız eden, duygusal boşluğa sürükleyen, bizi feci mutlu eden anlarımız olmuştur,


şimdi bu anları inceleyelim


vaka 1;


işinizden müthiş bir atak yaptınız, terfi, zaman vs.. sizi motive edecek birşey oldu


napıyorsunuz bu duygusal atak anında


hemen bir arkadaşımızı arayıp haber veriyoruz,


istemeyerek de olsa hava da atıyoruz tabi ,sonra ne oluyor?


bu olayı arkadaşlarınızla kutluyorsunuz..bu bir ihtiyaç aslında o anki duygusal atağı arkadaşlarınızla


konuşarak başa çıkıyor ve kendinizi yatıştırarak atlatıyorsunuz..








vaka 2;


sevgilinizden ayrıldınız, müthiş depresifsiniz.. bu depresyon modelini 5 farklı şekilde inceleyeceğiz



model1;



sevgilinizi tanıyan ya da bahsettiğiniz bir arkadaşınızı arıyorsunuz,



ağlaya sızlaya ona anlatıyorsunuz hatta o arkadaşınız da aynı anda onun hoşlandığı birinden falan da bahsedebilir


ama asıl olay sizin kendinizi anlatma ihtiyacı duymanız olduğu için farketmezsiniz bile




sadece 3. şahıslar bunu analiz edebilir.arkadaşınız belki iki akıl verir iki moral cümlesi söyler iki hayırlısı olsun der yatışırsınız


model 2;


hiçbirşey yapmak istemezsiniz, evde akşama kadar pijamalarla oturursunuz,


eve çikolata ve bilimum tatlı stokları yapılmıştır.


akşama kadar çikolatadan vereceği endorfinden medet umarsınız,



akşama kadar kendine acıması da ayrı terane..çikolata ve tatlıların vereceği kalorilerle yatışırsınız.






model3;


kendini sokaklara atan depresifimiz vitrinlere bakar,


o mağazadan mağazaya girerek denediği kıyafetlerde bırakır depresyonunu.


eğer dışarı çıkamıyorsa da internette bilimum kitap, kıyafet, ayakkabı alışverişi yapar durur..


tabi ay sonu ektrelerinde 'yangın varrrr' diye bağırması da mümkündür




model 4;


bu 3 yatıştırıcıda aradığını bulamayan depresifimiz , ilgi alabileceğini bildiği güvenilir kaynaklara başvurur.


bu kaynaklar sizden hoşlanan birisi olabilir, flortleştiğini biri olabilir.


ilgisinden emin olduğu kaynaklara başvurur depresifimiz


çünkü eğer aradığı ilgiyi göremezse daha da dibe düşeceğini bildiği için emin olduğu kaynakları sömürür.


eğer ummadığınız birinden 'slm cnm, nbr?' mesajı almışsanız model 4 depresifiğimizle karşı karşıya olmanız muhtemeldir,


sömürülüp sömürülmemek de size kalmış tabi.



model5;


depresifimiz kendisini kuaförde bulmuştur, aklında bi model ya da renk yoktur ya da çok ekstrem şeyler kurar kafasında;



bi anda sarıya boyatma, uzun saçları bi anda kısa kestirme...





depresifimize tavsiyemiz kaç ordan...


genelde böyle durumlarda karar verilen modeller pek tutmaz çünkü.ama kişi pek farkına varamayabilir, durumu saçlarıyla savuşturur.


hem neşeli hem üzüntülü anlarda duygusal atağın etkisiyle gelen bu duygu yüküyle belli başlı başetme yolları vardır,


bizi sakinleştirecek bu yollar aslında bizim savunma mekanizmamız.


deli gibi alışveriş yapmamızın, saçlarımızı acayip renklere boyatmamızın sebebi içimizdeki bu duygusal karmaşa.



arkadaşlar, alışveriş, çikolata, kuaför, ilgisine muhtaç olduğumuz insanlar....






bunlardan 2sini içeren aktivitelerdeyseniz birşeyler yolunda gitmiyor mekanizmayı başlatmışsınız demektir, sakinleşin yatışın, fazla abartmadan...





çikolata alırmısın?



17 Eylül 2011 Cumartesi

just arrive


sütlaçtaki pirinç taneleri gibi piştim, şiştim, çok lapayım artık..

içimdeki tüm nişastayı dışarı kusuyorum.

şekere bulanmış, yapış yapışım

herşey yapışıyor üzerime

melodik bir depresyon, hüzün, umutsuzluk..

donuk bir tat çöküyor üstüme,

kase kase boşalıyor içimdeki hüzün.

mis gibi tarçın kokuyorum, süsleniyorum,

lezzetli bir sütlacım,

ama tek başıma sadece lapa bir pirinç tanesiyim.





14 Ağustos 2011 Pazar

uyuz olunan insanlar ve tavırları



***muhabbet ortamında sürekli mesajlaşan insan modeli;

oturmuşsun bi mekana, muhabbet ediyorsun o telefon sürekli elinde, bi yandan da seni

dinliyormuş havası ama bir yandan da sürekli data aktarımı yapıyor.

hayırdır ne oluyor fln diyosun yok birşey diyip araya laf karıştırıyor,

açıkla bari de konuya ben de dahil olayım(!)

öyle sen mal gibi tek başına muhabbet ederken dinazorlar fln bahset ruhu duymaz.

şu teknoloji ne garip şey bir yandan yapay bir şekilde iletişim kurmaya çalışırken normaline blok çekiyor

bu durumda ilk yaptığım şey gayet insancıl tavırlarla uyarmak olur,

eğer kişi gayet cesur tavırlarla devam ediyor ise hiaaaaaaaa diye masanın üzerine çıkarım

şahsın tepesine bir adet anten takarak diğer uydularla da bağlantı kurmasını sağlarım. bknz.


***sürekli aynı şeylerden bahseden insan modeli;

bir insanla tanıştığınızda o kişiyle ilgili altını çizdiğiniz noktalar vardır,

kişi vurgulamıştır ya da siz gizli bir cümle altında keşfetmiştirsiniz.

o bilgi sizdedir yani.

şimdi bu insancığımız bazı noktaları sürekli tekrarlayıp tekrarlayıp vurguladıkça altını çizmeye devam ederim,

olay artık sıkıcı boyutlara ulaştığında hiaaaaa diye karalamaya başlarım, ayağınızı denk alın bence.


***sabit fikirli insan modeli;

bahsedilen konu üzerinde istersen uzman ötesi ol,

açıkla anlat hala yok benim dediğim yok tavuğum nerde kaz istemem.

arkadaşlar ben çok sabırlı bi insan değilim,

anlatmaya çalışırım eğer çok ısrar edersem de bu sefer bu beni sabit fikirli yapar

o yüzden uğraşamam gereğini yaparım.




***çok bilmiş insan modeli;

bu insan modelinde söyle bir ayrım var,

boş boş bilmişlik yapan ve cidden bilip de açıklamaya çalışan bu ikisini önce ayıralım.

bunları nasıl ayıracağız peki?

hissiyatlarımıza güveniciiiiz, boş bilmiş kendini belli eder hemen bi antipatinizi kazanır zaten.

olmadı beyin kıvrımlarını bi kontrol edin.







13 Ağustos 2011 Cumartesi

aşık olan insanın iğrençleşmesi


evet böyle de bir gerçek var

etrafınızda sürekli karşılaştığınız, ' aha da ben bunu biliyorum bizim bi arkadas vardı tam da böyleydi ' diyebileceğiniz bir durumdur kendinizde varsa da kabullenmeniz zaman alabilir. (sad but true)

daha da açıklayıcı olması için buyrunuz şemayla açıklayalım
;

vaka 1;
kendisi çokça daha hayatı çözememiş, ne şekilde yön vereceğini bilemeyen son derece kararsız bir gençtir,

ilişki kavramından habersizdir bu sebeple düzgün bir ilişki yürütemez, eğer böyle bi ilişki içine girmiş bulunduysanız da pek bişeye benzetemezsiniz,

karşılıklı halisünasyon olarak algılanıp yok sayılabilir.gencimize tavsiyemiz, gitsin bi zahmet önce kendisine bi hayat felsefesi falan bulsun.


vaka 2;
kendileri yapışık ikizlikle sevgili olmayı birbirine karıştırmış aklı bulanmış insanlardır, her yere onunla giderler,

her şeyi beraber yaparlar, aynı renk giyinirler falan insanın tiksinesi gelir.her ilişkilerine hayatının aşkı oymuş , o kişi doğru insanmış gibi davranırlar.

sürekli birbirlerine askım, canım ,bitanem, böcüğüm, kelebeğim diye hitap ederler isimlerini söylerlerse kesin bi tartışma moduna girerler.

birbirlerine günde bi milyon tane mesaj atıp sürekli koordinat tayini yaparlar.

bu kişiler genelde arkadaşlarına da ilişkilerinden dolayı yamuk yaparlar bi süre sonra ilişki bitip ayrıldıklarında mal gibi kalmamaları açısından arada arkadaşlarıyla da buluşup normal insanlarla takılmalarını ve kendilerine düzgün bi kişilik bulmalarını öneriyorum.


vaka 3 ; hemen evlenmek isteyen insanlardır. biz ciddi düşünüyoruz şeklinde etrafa lanse edilir bu durum yüzükler falan takılır,

erkek ne derse yapılır,kızlar kriz gecirir falan. kimseyle dışarı çıkılmaz, etraf karşı cins tarafından izole edilir.

nedir dertleri bilinmez. nikah şekerine kadar düşünülür sonra bi bakmışsınız ayrılmışlardır,çok bilmiş teyzelerin 'zaten olcak gibi değildi, şimdiki gençler söyle böyle ' şeklinde yorumlarına sebep olur.

kendilerine çocuklarına geri dönüp asıl problemi bulmalarını öneriyorum.


vaka 4;
herkesi potansiyel sevgili olarak gören insanlardır,

en gıcık olunanı da budur sanırım.

herkesle ilgili o ince detayları direk kafasına kaydedip dataları sürekli etrafına aktarır.

arkadaşları tarafından 'yeter artık bi sevgili bul da bitsin bu işkence' şeklinde yorumlanır.kendilerine insanları rahat bırakmalarını öneriyorum.


eğer çevrenizde bu durumlardan muzdarip insanlar varsa lütfen topluma kazandırın.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

bir yemek masalı


yemek masalı 1 için buraya;

yemek masalı 2 için buraya;

yemek masalı 3 için buraya;

yemek masalı 4 için buraya;

yemek masalı -4

bir anda neye uğradığımı şaşırdım.

haldır huldur savrulmaya başlanmıştım tombul parmaklı bir el tarafından.gözümü açtığımda sebzeleri içinde iyice erimiş etli bir yemek gördüm, tabağın yanında da çatalla bıçak özenle yerleştirilmiş, yanında da peçete duruyordu.

ahh yine şu, yemeğin tadına bakmadan tuz atan insanlar!

tatmin edici bir şekilde savurduktan sonra tekrar beni yerime bırakırken, gözlerim onu aradı, dimdik duruyordu, yüzü ifadesizdi. tam da yapması gerekeni yapıyordu bir karabiberlik olarak, fazladan ne bekliyorsam...

yerime geçince, bulantımı bastırmaya çalıştım, yooo hayır mesai saatinde kusmamalıyım. başka şeyler düşündüm. başka derken hep aynı şeyi düşünüyorum aslında. hep o var aklımda kimi kandırıyorum.

onu yemek sırasında çok fazla kullanmıyor olmarı çok iyi.ben ihtiyatlı olmalıyım elbetteki yine savrulacağım, yanında çaylak gibi görünmek istemem. daha iyi görünmeliyim, daha iyi savrulmalıyım.kendimi sıkıp tuzları daha hızlı dışarı atarsam fazla da savrulmuş olmam böylece.

evet evet daha iyi görünmeliyim belki beni izlemekten sıkılıp yan masadaki tuzluğu izleyebilir. lanet olsun o tuzluğa!

o kadar profesyonelce savruluyor ki, yerine geçtiğinde de dimdik duruyor hiçbirşey olmamış gibi.

bunları düşünürken kırmızı ojeli bir kadının karşı masadaki tuzluğu alıp bir yandan arkadaşlarıyla konuşurken bir yandan da tuzluğu nazikçe savurduğunu gördüm.
işi bitmiş, yerine giderken bizim masaya doğru gülümsedi. bana gülümsemediğini biliyorum aniden yan tarafıma döndüm, evet onu görmüştü ,ona gülümsemişti.

o ne yapacağını bilememiş şaşkın şaşkın bakıyordu sonra beni farkedip kafasını çeviriyordu ki . o an kafamı çevirdim hemen, çok utanmıştım. eminim ki yüzüm de kızarmıştır.

ne düşüneceğimi bilemedim, şu karşı masadakinin yaptığına mı kızsam yoksa onu gözetler gibi yakalandığım için kendime mi?

gözetler gibi mi?

tam olarak öyle yapıyordum sanırım. peki ya şu tuzluğa ne demeli?

yemek masalı -3

yanıbaşımdaydı yine. kusacakmış gibi oldum, içimdeki hareketli tuz tanelerini hissedebiliyordum. buradan o diğer tuzluğu karşı masada görünce aklım başıma geldi, hala buraya bakıyordu ahlaksız.


yan tarafımı dikenler arasından süzmeye çalıştım, daha kendini toparlayamamıştı, başı önünde, acemice dikiliyordu.ona bakmıyor olması içimi biraz rahatlattı.

hafif bir rüzgar esti, kokusu bana kadar geldi, o kadar güzel kokuyordu ki, aslında içindeki karabiberlerin kokusuydu bu ama bana bambaşka geliyordu o koku. açık olmak gerekirse sanırım sadece karabiber kokusuydu, hapşırmamak için kendimi zor tuttum.


ben de kendimi çok yorgun hissediyordum, ama toparlanmalıydım mesaim başlamak üzereydi, daha da hırpalanacaktım ne de olsa..güneşin son ışıkları gözüme kadar girmeyi başarmıştı.


yan tarafımı yine süzdüm güneş onu da rahatsız ediyor mu acaba diye, zaten yorgun porselen bedeni bir de güneşle rahatsız olsun istemezdim. bizim porselen vücumuza güneş dokunduğunda ne kadar ısındığımızı inanın bilmek istemezsiniz.güneş rahatsız etmeyecek boyutta ona da dokunuyordu ama yine de için rahat etmedi plastik kürdan bardağını, onu rahatsız etmeyecek kadar yavaş bir şekilde öne doğru ittirdim. hah şimdi oldu, tamamen gölgedeydi şimdi.karşıdaki tuzluğa tekrar baktım, başka bir yöne bakıyordu.

artık huzur içinde biraz dinlenebilirdim mesai vaktine kadar.sırtımın bir kısmını kürdan bardağına dayayıp gözlerimi kapadım...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

make me blind when your eyes close



****
yıldızın parlaklığına aldanmaydı bu.

ışıl ışıldı ya,

gözünü alamazdın ya,

yaklaştın mı bilemezdin

daha parlak görünürdü sana diğerlerinden

güneş bir hiçti yanında

ne parlaklıktı ama...

içini doldurur, aydınlatırdı.

bilemedim ki ben

altın gibi parlak sandım, gümüş gibi ışıl ışıl sandım, güneş gibi tek sandım

ancak yağmurda farkedebildim

güneşle parlayan cam kadar ehemmiyetsiz ve binparça olduğunu..

8 Haziran 2011 Çarşamba

bilinmeyen iş yeri kuralları


sevgili blogcan ,

çok fazla olmasa da hatrı sayılır miktarda iş

tecrübem oldu,
farklı farklı işlerde çalıştım

ettim. şimdi ise bir süredir
kendi mesleğimden

para kazanıyorum. çok insanın iş yeriyle


problem yaşamasından dolayı,

iş yerlerinin bilinmez fakat


hissedilir kurallarını, önerilerle

sizinle paylaşayım


istedim, ee buyrun madem;

1.öncelikle mesleğini ne şekilde seçtiğin

kimsenin
umurunda değil , belki isteyerek

seçtin belki istemeyerek


ama bu işten para kazanmayı istiyorsan

önce mızmızlanmayı
kes ve işini kabullen.

kimse senin işini ne kadar sevip


sevmediğinle ilgilenmez işi ne derece

yürütebildiğin ya da
yürütebiliyor

göstermenle ilgilenir.


2.her iş yerinde bi mal ,

bir dedikoducu vardır.


herkese herşeyini anlatmadan

önce bunları tespit et.


3. şunu aklına iyice sok, en çok çalışan

değil ,
en çok show yapan kazanır.

4.rahatsız olduğun şeylerde sessiz kalma,

sakin fakat etkili cevaplar ver. karşındaki

insanın statüsünü de unutma.

5. patron daima haklıdır, illaki böyle

doğrudur diye
açıklayacağına tabiki de

öylesi de makbuldur fakat
böyle de bir yol

var diyerek hem onu destekler gibi


görünerek hem de kendi fikirlerini

savun gerisini de ona bırak.

6.iş yerindeki insanlarla tamamiyle

samimi olmayı
bekleme kimin ne çıkacağı

belli olmaz, populeritemi


arttırayım diye feysten ekleşmeceler,

blogum var
benim al oku demeceler

falan yapma sana bunlar ileri de

bıdı bıdı yapmış bi foto eklemiş

altına biri söyle
yorum yapmış bıdı bıdı

şeklinde dedikoduyla farklı


karakter analizleri yapılabilir.

7.iş yerindekilerle ne çok samimi ol

ne soğuk dur,


elbet bi gün birine ihtiyacın olacak.

8.yapamadığınız şeyler için gereksiz

bahaneler üreterek


savunma yapmayın, insanlar geminin

limana gidip
gitmediğini merak eder

yolda başınıza gelen zorlukları


dinlemek istemez.

9.hep yoğunmuş kafanızı işten

kaldıramıyormuş gibi
davranın,

bu meşgul imajınız neticesinde

insanlar sizden
bişi talep ederken

düşünür. aman yaa boşum fln dediğinizde


gereksiz iş yükü talepleriyle

kapınızda biteceklerdir


zaten çalışmıyo yeaa diyerekten.

10.iş yerinden birileriyle yaptığınız

diyaloglarda
sadece arkadaşınızın

değil herkes tarafından bilinmesinde


bir zarar görmediğiniz şeylerden bahsedin ya da

herkesin duymasını göze alın.

11.yerinizde gözü olan, kıskanan, teklemenizi bekleyen

biri daima olacaktır.

12.başka iş imkanlarınız, planlarınız hakkında

kimseyle konuşmayın, olunca nasıl olsa duyacaklar.

13.bu maddenin uygulanabilirliği de

size bağlı ister yapın ister yapmayın

ama söyle de bir gerçek var ki yalakalık

yapan kazanıyor.küçük doz yalakalıklar

için ise bugun kıyafetin pek hoş cok yakışmıs

zayıfladın mı sen şeklinde tatlı sözler de

işinizi görür :)
maddelerin hepsi bizzat test edilmiştir,

gerçek kesit gibi ibret alınız(:

bol şans:)

dalin civcivi sendromu


nadir görülen,algı bozukluğuna bağlı

mallık sendromudur.

ilk kez masum insanlar tarafından piyasaya sürülmüş

olan bebek şampuanının reklam yüzü olan minnak

civcivlerde görülmüştür

buna sendrom dahilinde

*nedensiz gülme,

*dans etme,

*bebek gibi konuşma,

*tüylerini kabartma,

*manasız bakma,

*sevimli fakat mal ifadeli yüz maskesi

şeklindeki belirtilerle ortaya çıkmaktadır.

özellikle çocukluğunu 90'lı yıllarda

geçirmiş kişilerde sık görülmektedir.

bunun sebebi olarak 90lı yılların bebelerinin

taze süt beyinlerine reklamın iyice yerleşmiş olması

ve yüz ifadesini civcivlerden kapmaları sonucunda

ortaya çıkmıştır.

dalin civcivi sendromlu olan ve rehabilitasyon

tedavisine devam eden G.D. kendisini şu şekilde ifade etti;

'bu reklamı ilk gördüğümde aa civcive bak ne sevimli

demiştim,daha sonra annemin beni o şampuanla

yıkamaya başlamasıyla olaylar çığrından çıktı ''dedi.

G.D.'nin annesi ise;

'çocuğum yüzüme bakıp manasız manasız gülünce

süphelenmeye başladım ama nereden bilebilirdim ki '

diyerek yetkililerden yardım istedi.

ayrıca 90lı yıllardan beri reklamlarda kullanılan

civcivin hala civciv olması,

tavuk olmaması ise gelişim bozukluğu

şüphesini de gündeme getirdi.

halk rahatsız, yetkililerden açıklama bekliyor.



---------------------------------------------------

arkadaşlarınızı sevimli oldukları zaman dalin civcivi diye
sevebilirsiniz ama sendromlu olmadıklarına dikkat ediniz.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

deep!


Soluklanmalı, yaslanıp uzaklara,

Şaşkınlıkla bakıp dokunmak istediğim dolunay gibisin

Yörüngesinde kalmak istediğim

Düğümlenmişim, bilememişim

Hiç kuşkusuz sınırı yok gökyüzünün

Alabildiğine kapılmışım.

26 Nisan 2011 Salı

minik dünya,küçük hesaplar


size küçük şeylerden bahsetmeye geldim,

aslında küçük şeyleri ne kadar büyütüşümüzden

gerçeklere karşı olan gereksiz direncimizden


içimizde minik parçacıkların bizi nerelere götürdüğünden.


söyle oluyor ki bilinen üzere dünyada birçok felaket olup biterken

biz saçımızı ne renge boyatsak diye düşünebiliyoruz tek derdimiz buymuş gibi


aslında bu dünyaya, etrafa karşı da ne kadar duyarsızlaştığımızın bir işareti de değil mi?


hastanede çalışıyorken ruhumun ne kadar kalın bir kabuğun içine girdiğini farketmiştim
etrafımda insanlar fenalaşıyor, ölüyor, acı çekiyor ama ben tepkisizim ya da sürekli üzgünüm

duyarsızlık vücudun savunma mekanizması aslında bir bakıma
olaya karşı duyarsız kalarak yokmuş gibi davranmak yaşama aynen devam etmek yoksa ağla sızla günlerce, survivor mekanizması işliyor ama içten içe de aynayı tırmalıyoruz

küçük şeylerden bahsetmişken minicik umutların da sizi nerelere sürüklediğini bilirsiniz, bir ihtimal uğruna yapılanları.


minik soruları büyütebildiğimiz üzere kücük umutları da pek ala istediğimiz düşünmek istediğimiz kıvama getirebiliyoruz
aslında


işin özü;


etrafınıza bakın, bu büyük dünyanın daha büyük sorunları var küçükleriyle uğraşmayın küçük hesaplar yapmayın, küçüklerinizi sevin

30 Mart 2011 Çarşamba

that's a big lie!


güven kaybetmek çok fena birşey,

çok aciz.

yapabileceğiniz hiçbirşey yok

ne kadar yardımcı olmaya çalışsanız boşa

karşınızdaki başını kaldırıp ne yaptığını göremeden.

görür belki sonra o başka

ama artık kıymeti kalmaz

kağıttan gemi yapıp sulara bırakmıştır

aynen ıslanır, üzerindeki yazılar karışır, mürekkebi ruhuna bulaşır

batıverir diplere

tekrar gemi yapmak istersin aynı kağıttan

parçalanır, her lifi kılçık kılçık ayrılır, aynı karakteri gibi

ne kadar istesen de güven duygusu tekrar yerini almaz

üzülürüm, acırım ruhuna eziyet etmiş diye sadece

P.S.:
bi haltlar dönüyor sanki dedim sadece hissiyat olmadığının farkındayım, çözdüğüm an selametiniz için ulusal sınırlardan çıkın artık antartikaya mı gidersiniz atlantise mi yerleşirsiniz bilemem..(soğuk ülkeleri tercih edin oralara üşenir gelmem, atlantisi de bul falan şimdi uzun iş biliyomusun)

24 Mart 2011 Perşembe

we all need something to grow


git sevgili,

ağız kenarındaki arsız bi uçuk gibiydi hüznün,

dokundukça yayıldı

yaprak uykusu gibiydin; kısa ve saramış

sanırdın ki bu buruk mevsim duvarları aşınca geçecek

kalbine diş izleri katacaksın,

çiğnenecek ruhun bilmezsin

git, örselensin dudaklarında kalan yarım gülüş de

yitmişsin , tenin olmuş duman, bedenin olmuş kül

yanmışsın bilmemişsin

git sevgili,

sen gittin ya inadına bahar buralar

21 Şubat 2011 Pazartesi

ben yolumu bilemedim..


dere, sırtını toprağa dayayıp

düşlerini kimseye kaptırmadan

büyük denizlere ulaşmak umuduyla

durmaksızın ilerledi

ayaz yemiş, nasırlarmış

derisini yarıp çıkmaya çalışan

hüznünün sancılarına rağmen

utanmış gökyüzünü aştı,

kirli rüzgarları geçti.


suskun yağmurlar yağdı, aşındırdı etrafını

çoğaldı

büyüdü

içine hayat aldı ;

allı pullu dalgın balıkları

teninde yeşil de vardı.


herşey çok güzeldi


düşündeydi,



ama bilemedi yolundamıydı

19 Şubat 2011 Cumartesi

dont make the same mistakes we did



hep aynı şeyleri yaşadık,

hep aynı hataları yaptık

ne eksik ne fazla..

sakız gibi yapıştıkça iğrençleşen elinize bulaşıp yapış yapış kalan insanları tanımak zorunda kaldık,

ihanete uğradık,

bazı dehaların (!) eziyetine maruz kaldık,

yeterince angus da gördük.
yeter...

sevimsiz insanlar sizi etrafımda istemiyorum artık..

6 Şubat 2011 Pazar

starz in your eyes


***nasıl bi soğuktu bu böyle, yanlışlıkla sibiryada uyandım sandım, bu soğukta atkı takmayan bizden değildir,kış diye birşey var buna inanıyorum, soğukla şaka olmaz ,soğuk havada coolluk yapılmaz(nereye yapıyosun yani kıpkırmızı burnunla titrek titrek montunun içine kaçarken, hacmen küçülmüşken) bu tarz komiklikler yapasım var, ısınamıyorum; bknz. soğuk ayak sendromu


***Bi Türk'ün diyet yapması neredeyse imkansızdır, nasıl yapıyosun yani, elin gavuru icat yaparken atalarımız yıllarca oturmus düşünmüş milyon tane yemek türeterek göbek yapmış, etrafımızda bu kadar seçenek varken diyet yapmak da ne ola ki kuzum? biz bildiğin yemek için yaşıyoruz. oysaki ekmek de yesen doyuyosun makarna da ama bizimkiler oturmuş ugrasmıs mantı yapmış...


Millet pazartesi diyete başlarken biz evde ne pişirsem diye düşünürüz, olmaz o iş..



Göbekli baba, basenli anne imajının oluşması kolay olmadı bu ülkede, bu atalarımızın emeklerinin ürünüdür , bu böyle geçsin tarihe..


***iki büklüm vaziyette, en rahatsız pozisyonda dahi olsa o beş dakika uyumanın değeri paha biçilemez. Ben elimde kalemle uyuduğumu bilirim aahahah(:


***esnaf, dükkan ve binalardaki camların yapılış amacı kadınların yoldan geçerken kendilerini rahatca süzebilmeleridir, bu böyle bilinee..

***'you lost me' tarzındaki şarkı sözünün devamının you lost me so Allah belanı versin demek geçiyor içimden böylesi daha uygun(:



***herkesin gözünün içinde yıldızcıklar olduguna inanıyorum, bazısında sönük bazısında minik minik, bi sürü, bazısı samanyolunu toplamış gibi bazısında da kocaman ve parlak yıldızcıklar var.
gökyüzünden bir parça taşıyoruz içimizde. bazısında dönen çemberler var onu hiç karıştırmıyorum.



***umursamaz göründüğüme aldanmayın, bünye içten içe çok fena umursuyor. bu kadar umursamak ise beni şiddete sürüklüyor, sınırlarımı zorlamayın ağzınıza kürekle vururum, hadi şimdi uzayın.





23 Ocak 2011 Pazar

born on the wild planet // vahşi hayat rehberi


sevgili izlengeç,

bayadır düz yazı yazamıyor idim bilincim un ufak haldeydi şişeledik kaldırdık, toz bilinç şeklinde sulandırıp sulandırıp kullandık

pek verimli olmamış o sebeple bi bilinçlenelim, eğitim şart diyip giriştim maddelemeye

(yine dümdüz yazamıcam yani özetle..)

oturdum sizin için çok daha önemli tespitler yaptım bunları dikkate alınız,

hemen uygulamaya başlayınız pazartesiyi beklemeyiniz, diyet mi olm bu, her önemli karar pazartesi alınır cumaya kadar bozulur mu? ne kadar istikrarsızsınız ulen..

neyse akıllı uslu olun size hayatın sırlarını anlatıciiim, vahşi doğada hayatta kalma kılavuzu, buyrun;


***hayatınızda sizden beslenmek isteyen mutual görünüşlü fakat çakallık üzerine doktora yapmış insanlar çıkacaktır, tespit ettiğiniz anda hayatınızdan çıkarınız, yok ikinci bi şans verelim düzelir falan filan hikaye yanii, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemezsiniz (alın size alıntı bilem yaptım..) bazı şeyler değişmez dude.


***çakalları çıkardık hayatımızdan mis gibi hayatımız var ulen kıvamına geçemiyoruz maalesef, çünkü bir de statüsü bakımından hayatımızdan çıkaramayacagımız hatta hayatınızın içine içine giren insan tipleri vardır (homo gerecsus).

nedir bunlar; patron olabilir, iş arkadaşınız olabilir, akraba falan olabilir örnekler çoğaltılabilir bu insanları hayatınızdan çıkaramadığınız için kendinize dert edinmeyiniz minumum iletişim seviyesiyle anlaşıp bi yandan da iyi geçinmeniz gerekebilir,

böyle durumlar için içinizden 10a kadar falan saymak işlemez sinirinizin geçmesi için. üzgünüz bu insanlar için henüz bi çıkış yolu yok fakat o kişileri havuza batırıp çıkarttığınızı, street fight falan yaptığınızı düşünmek gibi yardımcı tedavi yollarıyla sinirinizi hafifletebilirsiniz.Ayrıca bu insanlara karşı da dikkatli olmalısınız, gözlemleyiniz.

***en çok sessiz insandan kork derler, doğrumudur, kesinlikle.

akıllarından ne geçtiğini bilemezsiniz, dışarıdan etkilenmedikleri için de gayet kendilerine özgü düşünürler ve tahmin etmesi zordur, sessiz ve de zararsız sandığınız tiplere aman bundan zarar gelmez eline vur ekmeğini al zaten diyip herşeyi anlatmayınız, zamanla bunlar alehinize delil olarak gelebilir.


***arkadaşlar candır, bunu böyle biliniz ve onlar her zaman arkadaştır.sadece canınız sıkıldığında arayabileceğiniz insanlar değildir gerekli özeni gösteriniz ihmal etmeyiniz. hep söyle bir klişe vardır sevgilisi olan insanın arkadaşlarından uzaklaşmasından yakınılır.

hemen buraya bi gerekli notu düşüyorum; izlengeçlerim o kişi hayatınızın aşkı değil ise (ki muhtemelen değildir) ayrılıp yine döneceğiniz çevre arkadaşlarınızın yamacıdır o sebeple bu dönüşlerde zorlanmamanız adına başka insanları hayatınızın merkezine oturtmadan önce dikkatlice düşününüz.


***hava durumlarını takip ediniz, herkes tiril tiril gezerken sizin yün kazaklar içinde olmanızın yegane sebebi budur ya da sıçan gibi ıslanmış vaziyette..biraz cool olabilme ihtimaliniz varsa da bitirdiğiniz andır.

***izlengeçler şurada anlaşalım, aşk diye birşey yok, bu antidepresan kullanan birinin talihsizce yapmış olduğu post-travmatik bi yorum değil, başkasının yanındayken gereksizce salgılanan endorfine aşk demek yanlış bence o yüzden yaptığınız saçma sapan seylere de 'ama seviyorrum abii', ' sevmek suç mu' ' seven yapar' şeklinde arabesk kılıflar uydurmayınız,

boşver aşkı sevgiyi falan ne bilim git piyano çalmayı falan öğren uğraşma bunlarla, hee hoşlanırsın anlaşırsın nabız atışlarının manyaklığıdır seni çeken o farklı bişe ama bana ağzı gözü kaymış bi şekilde aşığııım uleeen diye gelme lütfen, dikkatim dağılır dinleyemem.

***sen özelsin, değerlisin, bunu unutma ama bazılarının değersiz olduğunu bil.

***şimdilik bunları uygula bakalım hayatta kalabilmişsen devamını da yazarım

17 Ocak 2011 Pazartesi

hayata dair önemli tespitler dizisi


***kendi içimizde sosyalleşecegiz diye feci elektronik donanımla geziniyoruz

bknz.

-mp3( her an müzik dinlemeliyiz cünkü hep arka fonda müzikle büyüdük )

-telefon(birinim böcüüüm nbr falan yazabilme potansiyeline karşılık)


-telefonun kamerası(fotoğrafını acil çekmemiz gereken bişi olabilir tabiki)(feysbookun, fotoshopun ve abuk fotoğrafçılığın çıkış noktası budur)


-wirelesssız olmaz, internet lazım feys lazım

-bi de tvli olanları var çok anlamsız buluyorum


bi portatif baz istasyonumuz eksik..


hepsinin kablosu birbirine karışır, gemici düğümü gibi geziverirsiniz


basit yaşamak lazım basit...

***
profesyonel sıradan olma basamakları;


1.şart eve yorgun argın gelinir, yorgun olmasan da yorgun taklidi yapmalısın tüm gün çalıştın boru mu?


2.şart sürekli şikayet etmelisiniz şikayet edecek bişiler bulmalısınız


3.şart hem yorgunsunuz hem şikayetçi fakat gayet mutlu bi şekilde meyvelerin kabuklarını soyup, bıçağa saplayıp mutlu bir şekilde etrafınıza uzatabilirsiniz(:


sıradanlık canımsın..


***
yemek yerken insanların tepesine dikilip onu yeme bik bik şöyle yaparsan vitamini ölür,
böyle yaparsan daha iyi olur diyen o manyak benim fakat formumu sağlıklı beslenme tarzıma değil bizim evin ordaki yokuşa borçluyum hı hı evet..

***
ergenlik döneminde hayatının en çirkin evresinde evrimleşirken sınıfta kesin o dönemi direk
geçerek sınıf atlamış bi leydi vardır

***bak keyfine,
tespitlere devam..

16 Ocak 2011 Pazar

pieces of what?


neyin parçasısın?

kaç parçasın?

neyi tamamlıyorsun?

neleri esir aldın bedenine?

neden tamamlanamadın?

en önemlisi;

neleri bozup yıkıp geldin?


ordinary life


hayata dair önemli tespitler dizisi;


***suya dokundugunda halkalar elbet etrafındadır ama sonra kaybolur gider

-bundan eminmiyiz?
-evet kesinlikle bro, tecrübeyle sabittir


***öyle bir şey olmalı ki karadeliğin önünü kapatıp sonsuzluğu kesmeli, boşluktan kurtarmalı hem de beni bir bütün tutmalı


***nefesinizi tutup dinlersiniz ya işte o anlar terapi gibidir, insan o anlarda alır dersini.

-bunun adı nefes kesici değil miydi?

-evet bro keserler nefesini


***kelimeler bazen cidden çok tuzlu boğazımı yakıyor


***vazgeçilemeyen tek şey ;sıradanlık, canımsın.

9 Ocak 2011 Pazar

no sleep


***Dünyanın bi aydınlık bi de karanlık yüzü var unutmamak lazım..kişilikler de öyle, karanlığınıza neler sakladınız kimbilir?

***Yörüngeyi sabitlemek lazım, bi eksen tutturamadık..

***Neden hep pasif, başarısız dizi, roman karakterlerı başarıya ve zafere ulaşır, kötüler hep alt edilir, zeki insanlar hiç mi bişi yapamıyo allaşkına?

Verilmek istenen mesaj şu mudur; karaktersizin teki olabilirsin ama sen de başarabilirsin

ben söyleyeyim sana boşuna ümitlenme, nah başarırsın.

***Bazı insanların sabun olarak dünyaya daha iyi hizmet edeceğini düşünmekteyim
başkalarının hayatına abanarak asalak yaşamak gibi gereksiz bi yaşam şekliyle yaşamaktansa.

***Kızgınım, evet bazılarına bi de kırgın..

breathe into me



yerini sevmiş bir taş gibi hissediyorum kendimi ,

ağır, yorgun ve yıllardır kış uykusunda gibi,


hayata küsmüş gibi, tek bi nefeslik yaşamım kalmış gibi,

çakılmış gibi,


ne yağmurlar geçti


daha da derine indim


hiç yerimden oynamayacakmış gibi


üstümü kumla doldurup daha derine kaçasım gelmiyor değil

ama herşeye rağmen yerim toprağın üstüdür


çıkıp nefes almak lazım
..

8 Ocak 2011 Cumartesi

before sleep


buruşuk bir kağıt gibi,

katlandıkça daha çok acıyor canım, kelimeler daha çok yakıyor

aşınıyor tüm liflerim, kurşun kalemler çiziyor tenimi

silgilere tahammülüm yok

oysa özlüyorum yeşil bir yaprak olduğum vakitleri..

2 Ocak 2011 Pazar

wondering what you think about little world


küçücüktü,

küçük hayalleri vardı

eli yüzü minikti gözleri kocamandı,

dokunsa hissetmezdin belki ama o kocaman gözleriyle bi baksa
yeterdi,

donardı düşüncelerin, seni karanlığına çekerdi, tutsaktın aslında ama için sıcacık olurdu


sussa da anlardın sanki, bakışı yeterdi küçük dudaklarından dökülen kelimelere,

nokta gibiydi ağzı, belki o kadar küçük

büyükler karar verdiler büyük planlara

yazıldı çizildi küçüğün yeri yoktu bu büyük evrende

sığdıramamışlardı küçüğü

evren büyüktü ama insanlar da büyüktü küçükler kaybolur giderdi

büyükler kayboldu büyük evrende

okyanustu çünkü, hepsini yutardı hayat

onun da içi okyanustu

o da hayatı yuttu


büyük insandı ama bu dünya için küçük...

büyük dünyanın küçük insanı,
küçüksünüz, küçük düşünüyorsunuz..