17 Temmuz 2008 Perşembe

bir yemek masalı-2

tepsi iyice dolmaya baslamıstı..
aradaki boşlukları doldurmak için herkesi itip kakıyordu eller...
tuzluk gözünü ondan ayırmıyordu hala
oysa ondan milyonlarca var niye ona bakıyorsun?
peki ben niye ona bakamıyorum
sus pus dibinde bekliyorum
tuzluğun bakışlarını farkedince yüzüne ürkek bi ifade yerleşiverdi
bu küskün tavırlarıyla ona daha da yakınlaşmak isterken o el aldı onu yanımdan
beni de aldı ardından
yukarıdan dönüp tuzluga nanik yapmamak çin kendimi zor tuttum
yine yanımdaydı..
ve ben yine alısılmıs sessizliğimde..
içimdeki isyankar sesleri bastırmakta o kadar zorlanıyordum ki
tüm boyalarım kasılıyordu sanki
bu veryansınlar neydi böylesine
neydi derdi içimdeki kıpır kıpır tuz tanelerinin..
başını öne eğmiş kaderine razı gibiydi
bizi yerleştirirken aramıza yine o kürdanları koydu
yakındık elimi atsam uzanabilcektim ama aramızda dikenler vardı
o kadar da uzaktı bana..

16 Temmuz 2008 Çarşamba

bir yemek masalı

masanın üzerinde, tüm gün güneş yakmıstı porselen vücutlarını..
kızmıstı bedenleri..
birden soğuk bi el kavradı onları,irkildiler..onları onlara benzeyen diğerlerinin yanına koydu o soguk el.dikkatle inceledi onları bazıları farklıydı ondan..
soguk el herkesi tek tek once söyle bi sallıyor memnun olmayınca da kapaklarını acıp içlerine bişiler dolduruyordu..
aralarında hapsıranlar vardı içlerine 'bişiler' doldurulurken..sıralarını bekliyordu hepsi..içlerine 'bişiler' doldurulduktan sonra baska bi el onları temizleyip ak pak yapıyordu..güneş yanıkları gecmişti soguk el onu kavrayınca yine irkildi..
söyle bi gidip geldi elinde ordan oraya..sonuç onu yine memnun etmemiş gibiydi..
zaten gün boyu ellerde sallanıp duran yıpranmış bedeni savrulup duruyordu neydi canım bu soguk elin zoru?
tırnakları pek bi bakımsız gibi geldi oysa gün boyu onu kavrayan eller cok bakımlı oluyordu..
uzun tırnaklı,ojeli bayanlar,kısa küt tırnaklı bakımlı erkekler..kapagı acıldı içinde az kalmıstı tuz..
tatlı kasıgıyla doldurdu, ağırlastım birden..sonra kapağı kapatıp tepsinin boş bi yerine koydu..tepsiye koyar koymaz o baska el beni sildi temizledi..
mis gibi oldum..
şimdi tek kaygım beni masaya koyarken aynı karabiberin yanına koymalarıydı..
onu ilk gördüğümde vurulmustum..
beyaz porseleninin üstünde kücük bi lale vardı...
ona o kadar yakışmıştı kii gözümü ondan alamamıştım.
aslına bakarsanız o lale işlemelilerden cok var burda ama o bambaşkaydı güneşte öyle ışıldıyordu ki onu güneş sanırdım..
o el onu yanıma koyduktan sonra hiç konuşmamıştım onunla sadece seyretmiştim..o da baska bi masaya geldiği için ürkek ürkek bakıyordu etrafına..
heh soguk el şimdi onu sallıyor, gördüm onu..o da acemice savruluyor..
ahh düşürecek şimdi onu..
sıkı sıkı tut onu soguk el, düşmemeli o..neyseki bıraktı onu kapağını açmadan..
ee o da bilmiyo tabi bizim masada onu pek kullanan olmaz..
savrulmadı ki hiç ömründe..
silinip tepsinin köşesine koydular onu..yanına ulaşmalıyım yine aynı masada olmalıyız..
yanımda olmalı..
diğerlerini itip kakarak ilerlemeye çalısıorm ona dogru..
'pardon kişisel bi mesele var da..gitmeliyim' diyerek...
geldim yanına ama yine sus pusum..
yan tarafında onu süzen bi tuzluk görüyorum..
hiç hoşuma gitmedi bu durum..ters ters bakıyorum ona..
ama o gözünü ondan ayırmıyor..yine yola cıktık masalara dağıtıyorlar bisi..
çaktırmadan ona yaklaşıyorum ki bizi aynı masaya koysun diye..