yediğimiz gibi yaşıyoruz... tüm ruh halimizi tabağımızda görmek mümkün. ruhumuzu tabakta düzgün kesilerle küçük parçalara ayırıyoruz her lokmaya bir düşünce bağlayıp yutuyoruz yutuyoruz ki, bizden hiç ayrılmasın o fikirler bedenimize asılsın dört bir yandan.. nasıl yiyorsak, ne yiyorsak öyle yaşıyoruz her şeyi hızla tüketen biz; sıkıntılarımızı kızartıp, bencilliğimizi soslayıp, kızgınlığımızı mezelerde söndürüp, hayallerimize çikolata bandırıp kaloriden paralel evren yapmışız , çok mu tatlım?
'kırmızı kablo mu keseceğiz, mavi kabloyu mu?' gibi bir klişeyle karşılaşırsam ; ben mavi kabloyu keserim arkadaş! o da kırmızı kabloyu keseceğimi düşünen diğer klişelerden dolayı bu düzlüğü biraz aşmak isterim, ama pek uzaklaşamam. pek çok vahim durum karşısında motivasyon ile priz değiştirme, kapı kilidi değiştirme gibi kablolu , tornovidalı acayip işlere el attığım ve başarıyla tamamladım. malum sebepler; eve hırsız girmesiyle tırsıp kapı kilidini nasıl bir şuur kaybıyla değiştirdiğimi hatırlamıyorum. odamdaki prizde problem olduğunu tespit etmem ile birlikte babamın elime priz tutuşturup şunu oraya bunu buraya şeklinde açıklamasıyla vuk'u bulan olay. işte benim aklım o zaman karıştı mavi kabloyu mu , kırmızıyı mı sarıyı mı bağlıyorduk yoksa kesiyor muyduk , lanet olsun! Kablolardaki bu renk karmaşıklığım bir süre devam etti ama kendileriyle temasım hiç bitmedi nedense. Bir bakıyorum laptopun şarjı bitiyor, hemen takıyorum tabii. Sonra tam bir şeyler çizerken tablet alarm veriyor, onu çıkar bunu tak, sonra telefon ötüyor acı acı 'bana elektriksel bir akım ver, çok ihtiyacım var' çığlığıyla.bir onu bir onu derken bakıyorum ben yorulmuşum, kablolara düğümlenmişim. hangi kabloyu keseceğimi buldum.