
size küçük şeylerden bahsetmeye geldim,
aslında küçük şeyleri ne kadar büyütüşümüzden
gerçeklere karşı olan gereksiz direncimizden
içimizde minik parçacıkların bizi nerelere götürdüğünden.
söyle oluyor ki bilinen üzere dünyada birçok felaket olup biterken
biz saçımızı ne renge boyatsak diye düşünebiliyoruz tek derdimiz buymuş gibi
aslında bu dünyaya, etrafa karşı da ne kadar duyarsızlaştığımızın bir işareti de değil mi?
hastanede çalışıyorken ruhumun ne kadar kalın bir kabuğun içine girdiğini farketmiştim etrafımda insanlar fenalaşıyor, ölüyor, acı çekiyor ama ben tepkisizim ya da sürekli üzgünüm
duyarsızlık vücudun savunma mekanizması aslında bir bakıma olaya karşı duyarsız kalarak yokmuş gibi davranmak yaşama aynen devam etmek yoksa ağla sızla günlerce, survivor mekanizması işliyor ama içten içe de aynayı tırmalıyoruz
küçük şeylerden bahsetmişken minicik umutların da sizi nerelere sürüklediğini bilirsiniz, bir ihtimal uğruna yapılanları.
minik soruları büyütebildiğimiz üzere kücük umutları da pek ala istediğimiz düşünmek istediğimiz kıvama getirebiliyoruz aslında
işin özü;
etrafınıza bakın, bu büyük dünyanın daha büyük sorunları var küçükleriyle uğraşmayın küçük hesaplar yapmayın, küçüklerinizi sevin